Twitter'dan tanışılıp evlenilir mi?
Kader yazılınca neden olmasın?
Maceralarla dolu, enterasan bir evlilik hikayesi yollamış B Hanım.
Zorlu süreçlerden geçmişler ama Allah kanaat edene hazinelerini sunuyor, bu hikaye de bunun kanıtı gibi...
Ben okurken bir arkadaşımla dertleşiyor gibi hissettim, her satırında yazarla beraber kızdım, güldüm, sevindim. Sizde de aynı etkileri oluşturacağını düşünüyorum ve sözü yazara bırakıyorum.
B Hanım'a tekrar çok teşekkür ediyorum.
Selamün aleyküm Nabrut.
Benim adım B.
Sana sen bloga misafir yazar kabul ettiğin zamandan beri yazmak istiyorum. Nihayet yazabildim artık. Sanki bir dostuma içimi dökmüş gibiyim şu an.
Blogunda yayınlaman bile şart değil, ben hikayemi sana yazdım en başta çünkü, sessiz takipçiler ses versin demiştin ya geçenlerde.
Cidden seni kendime çok yakın hissediyorum, yazımda da bunu anlattım zaten. Hatta geçen günlerde instagramdan mesajlaştık.
Bende de fibromiyalji var senin aldığın o aletin yorumunu okur okumaz yüzde yüz güvenerek eşime "bir arkadaş gittiğim fizik tedavilerdeki gibi bir masaj alet almış, ben de istetiyorum" dedim ve anında aldım ve çok memnun kaldım, 1 tane de annemlerin evine kargolattım. Dua edip duruyor bana. Çok memnun onlar da. Normalde internette birinde bir ürün görünce arkadaş almış demiyorum tabi, ama sen arkadaşım gibisin. Belki bir gün yüz yüze de tanışmak nasip olur.
Neyse daha fazla uzatmayıp hikayeme geçeyim.
Ben Gaziantep'te doğdum büyüdüm, evlenip nisan 2015'te Ankara'ya geldim. Sana ve okuyucularına anlatmak istediğim bir evlilik hikayem var.
Ben 1988 doğumluyum. Yıllarca Kuran medresesinde yatılı olarak kaldım -severek ve isteyerek- Orada Kuran, tefsir, fıkıh, hadis, siyer, akaid, arapça, tasavvuf vs. ilimleri öğrenmeyi Rabbim nasip etti. Hayattaki en büyük şükür sebeplerimden biridir kaldığım medrese. aynı zamanda ilahiyat fakültesini açıktan okuyup mezun oldum. 2013 yılında medreseden çıkıp temelli olarak eve döndüm. Hızlıca dünyaya adapte olmaya başladım.
Tv pek sevmediğim için internet ile haşır neşir olmaya başladım. Kendime bir twitter hesabı açtım. Nasıl keşfettiğimi hatırlayamasam da bir şekilde Kore dizilerini keşfettim. O ara izlemek istediğim bir dizinin konusunu araştırırken senin bloguna rastladım. Anlatımın o kadar hoşuma gitmişti ki izlemek istediğim diziyi bırakıp ilk yazdığın yazıya kadar bütün yazılarını bir çırpıda okudum ve hayretler içinde kaldım. Bakış açın, fikirlerin o kadar bana benziyordu ki acaba ben şizofrenim de 2. karakterim bu blogu mu yazıyor diye düşünmeye başladım -gülme ciddiyim-
Aslında evlenip Ankara'ya geldikten sonra seninle hep iletişime geçmeyi istedim ama nedense bir türlü harekete geçemedim. Hatta bir keresinde Antep'e gitmek için havaalanındayken sen de Kıbrıs'a gitmek için havaalanında olduğunu twittera yazmıştın. O akşam havaalanında sana tanışmak için müsaitsen yanına geleyim diye menşın atacaktım ama yine yazmadım bir türlü.
Neyse efendim asıl konu evlilik olduğu için evliliğe yaklaşımımdan bahsedeyim ama yok! Hiç yok hem de. evliliğe hiç yaklaşmadım. öyle istemem yan cebime koy hesabı da değil gerçekten evlilik fikrinden kilometrelerce uzak biriydim. Neden istemediğime gelince ilk olarak bir evin, eşin çocuğun sorumluluğunu almaktan ölesiye korkup kaçıyordum. ikinci olarak ise çevremde yaşıtlarımdan tek bir düzgün ve mutlu evlilik yapan yoktu; ya evlendikleri adam psikopat çıktı ya manyaklık derecesinde dominant kaynanaları olup ezildiler ya evlilik öncesi verilen hiç bir söz tutulmadı. Adamın büyük yalancı olduğu ortaya çıktı. O kadar çok kötü evliliğe şahit oldum ki hepsi başlı başına blogunda yayınlanacak bir yazı meselesi.
Evlendiği ilk günden itibaren annesinin evine her iş çıkışı gidip annesinin dizine yatıp gece kendi evine dönene kadar anasının dizinden kalkmayan anne kuzuları mı dersin, evde perde kımıldıyor diye perdenin arkasında adam mı var diye karısını döven psikopatlar mı dersin, evlendikten 1 ay sonra cam silerken düşüp kalça kemiğini kırınca daha kız hastanede alçılar içindeyken "bundan artık eş olmaz oğlum" deyip kızın eşyalarını annesinin evine gönderen kaynanalar ve onu dinleyen ezik kocalar mı dersin. Bu ve yazmadığım birçok hikâye beni evlilikten iyice soğuttu. Halbuki annem ve babam
gibi birbirlerine bir kere bile seslerini yükselttiklerini görmediğim bir örnek vardı önümde ama yeterli olmamış demek bana. Bu konuda o kadar ketumdum ki annem bir defasında son ana kadar bana haber etmeden eve görücü kabul etmiş oğlan gelmeyecek sadece bayanlar. Bunu duyunca evden giderim onlar gidene kadar da nerde olduğumu söylemem dedim. Son anda arayıp iptal etti mecbur. Çünkü biliyordu ki yapardım -bir kandil gecesinde kandil için toplandığımız evden gece 3'te tek başıma yürüyerek eve dönmüşlüğüm var- velhasıl ben hayatım boyunca hiç görücü karşısına çıkmadım. Zahirde çok iyi görünen talipler oldu ama hiçbiri ile bir görüşmem olmadı. Sonuç olarak anne babamı da evlenmeyeceğime evimizde beraber yaşlanacağımıza ikna ettim.
Beni hiç zorlamadılar bir daha. Ama ikisinin de bu konuda en yüksek merci olan Allah'a başvurup dilekçelerini dua yoluyla verdiklerini biliyorum.
Beraber umreye gittiğimizde de muhtemelen dualarının yarısı hayırlı biri ile evlenmem yönündeydi. Anne babamın dışında da çok insanın duasını aldım ben. Bu dua alma meselesi o kadar önemli ki hayatta. Kuran öğrettiğim ilim dersi anlattığım kadınlardan hep "Allah kıymetini bilene düşürsün. Allah ilminin kıymetini bilenle karşılaştırsın" türevi yüzlerce dua aldım.
Dua konusunda hiç unutamadığım gün de şudur; akrabalar bizde toplanmıştı. Hepsi de evlenmek istemediğimi biliyor. Çok sevdiğim bir abla ayağa kalktı, ellerini açtı ve çok içten bir şekilde "Allah'ım bu kız kendi âşık olup gelip anasına babasına ben evleneceğim desin" dedi. Aaamiiiinnn nidaları evi inletti. Ben içimden hı hı tabi diyorum. Annem durur mu hiç bu kadar amin diyeni bulunca "Allahım dini sonradan bulmuş bir damat olsun onlar çok daha sıkı bağlanıyorlar senin yoluna" dedi. Yine aaamiiinnn. Tabi annem gaza gelip devam ediyor "Allahım kızımın boyu kısa-1.50 boyundayım- damadım çok uzun olmasın" dedi. Yine aminler havada uçuştu. Bir anda başlayıp gelişen dua seansı sona ermişti. Annemin o güne dair tek pişmanlığı var. Keşke birde gurbette olmasın deseydim der hep:) Neden mi? Çünkü o gün orda edilen bütün dualar harfi harfine
gerçekleşti. Hiç eksiksiz!
Nasıl mı?
Hani demiştim ya bir twitter hesabı açmıştım 2013'te diye. 150 kişiyi falan takip ediyorum sadece. Ya yıllarca ajandalarıma not aldığım kitap alıntılarından yazıyorum ya medreseyi özlediğime dair yazıyorum ya da siyasi olaylarla ilgili yazıyorum. Yazılarımdan dindar medresede okumuş biri olduğum anlaşılıyor. Yıl 2014 mart ayı olmuş. Anasayfamda birinin twitleri acayip dikkatimi çekiyor. Yeni takip ettiğim biri de değil üstelik. İlk açtığımdan beri takip ettiğim twitleri ana sayfama hep düşen, o güne kadar yazdıklarından etkilenmediğim biri. Ama artık her twiti kalbimin atımında olağanın dışında hareketlere sebep oluyor. Böyle deyince sakın aşk hakkında falan yazdığı düşünülmesin. Ya dini konularda ya da yaklaşan 30 Mart 2014 seçimleri hakkında yazıyor beyefendi. Ama işte o edilen dualar kabul olup kaderin çarkları dönmeye başlamıştı. O anket sonuçları hakkında yorum yapıyor, benim kalbim titriyor. O İmam-ı Gazali'den bir söz yazıyor, benim ruhum kanatlanıyor. Niye böyle bir hal içindeyim, niye böyle bir şey yapıyorum diye kendime soru dahi soramadan beyefendi ne dese favlıyorum. Bir şekilde olayların göbeğine doğru ben fark etmeden sevk ediliyorum.
O zamanlardaki bu hali anlatmam mümkün değil, çünkü asla öyle biri değilim. Sırf es kaza bir erkekle göz göze gelmeyeyim diye yaz kış demeden dışarda güneş gözlüğü takan biriyim ben. Hayatı boyunca mahremi olmayan erkeklerle muhatap olmamış, sosyal medyada da aynı tavrı sürdüren biri olarak bu yaptığımdaki cesareti kendime hala açıklayamıyorum.
Bu şekilde benim favlarımla geçen 1 haftanın sonunda 30 Mart akşamında bana dmden bir mesaj geldi.
Mesaj şu;
"uygun görürseniz niyetim ciddi bir şekilde babanızla görüşmek isterim"
"NE??"
Mesajı defalarca okudum hayretler içerisindeydim. Bu ne demekti şimdi. Twitterda komedi malzemesi olan sen favlayınca ben de gelinlik baktım meselesi tersine mi işliyordu bizim için. O da ben favlayınca damatlığını mı hazırlamıştı. Ayrıca ne evliliği? Ben ben! Evlilikten fersah fersah uzak olan ben! Ne alaka evlilik? Peki onca fav niyeydi? Kafam sadece bir mesajıyla kazana dönmüştü. Ne yapacağımı bilemeden "ne münasebet?" diye mesaj attım. Buz kesilen ellerim titreyerek. Hayatımda bir erkeğe yazdığım ilk mesajdı bu.
Ardından bir mesaj daha geldi. "kusura bakmayın hakkınızı helal edin. BEN BENİMLE İLGİLİ HİSLERİNİZ OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜŞTÜM." Eeeeee! Olsa bile ilk yapılacak şey babamla görüşmeyi istemek mi olmalı? Sinirlendim
hiçbir şey yazmadım ve kendimi uyumaya zorladım.
Beyefendi kendince şöyle düşünmüş; favlarımdan sonra hesabıma bakmış. Medresede yetişmiş dindar bir kız olduğumu anlamış benimle görüşmenin uygun olmadığını beni ürkütmemek ve rahatsız etmemek için de önce babamla görüşmek istediğini yazmış. Hala çok saçma geliyor değil mi?
İşte o zamanlar bana ve şu an siz okuyuculara çok saçma gelen bu davranış da eşimin tarafında işleyen kader çarklarının bir sonucu imiş meğer.
Beyefendinin ailesi dini konularda çok cahil ve yetersizmiş haliyle eşim de öyle yetişmiş. Helal haram ayrı, namaz, Kuran vs. hiçbir şey bilmiyormuş. 2011 yılında çalıştığı işyerindeki işvereni sürekli Cübbeli Ahmet dinlermiş. Allah hidayet nasip edecek ya çalışırken kulağına çalınan sohbetlerle dönüşümü başlamış.
Artık eve dönünce de kendisi sürekli sohbetler açıp dinlemeye başlamış. Telefonuna indirip işe gidiş gelişlerde hep kulaklıkla sohbet dinlemiş. cübbeli ile başlamış Nureddin Yıldız ve başka hocalarla devam etmiş. Kendi kendine odasında bir yolculuk yapmaya başlamış. (Ilk kıldığı namazı bir anlatır ağlaya ağlaya.ben hala eşimin kıldığı namazlara gıpta ile bakarım. Ağır ağır sindire sindire kılar namazlarını. maşallah) Zaten anne babasından kalben çok uzak yaşarken -ailesi ile ilgili tam bir kırmızı odalık hikayesi var eşimin, babam bizi hiç sevmedi, annem sevmeyi istedi ama o da sevmeyi bilmedi der hep. Hala bugün oldu, bir film veya dizide baba ile ilgili bir duygusal sahne olsa ağlar eşim- birde bu dini gelişim ile iyice uzaklaşır. Kaza namazlarına da başlar. Kendine Kuran öğretecek birini bulur iş çıkışı yorgun argın oraya gider sıfırdan Kuran öğrenir. Helal haram hassasiyeti kazanır. Kadın akraba ve arkadaşlarla öpüşmeyip tokalaşmamaya başlar. Böylece akrabalardan ve aileden tepki görmeye başlar. İş alaya kadar gider. Hoca mı oldun başımıza derler. Artık çalgılı kadın erkek karışık düğünlere gitmediğinden "dün sahnelerde en çok sen oynardın" deyip vurmaya çalışırlar. Namazı ile ayrı dalga geçerler. öğrenip anlatmaya çalıştığı hiçbir şeyi dinlemezler. Evlilik konusu açılınca ben bu çevreden bir kızla evlenmeyeceğim der.
Beyefendinin deyimiyle annesi sürekli saçma sapan kızlar gösterir kendisine. (Bu arada eşim de 1988 doğumlu ben 2 ay büyüğüm ondan sadece) "bizim çevreden buldun da birde başka çevreden bulacaksın" diye yine dalga geçerler. Bir akşam kuzenleri ile otururken yine evlilik konusu açıldığında artık canına tak edip "ben din konusunda çok eksiğim, onun için bir hoca hanım ile evleneceğim o da bana dinimi öğretecek ve benim evleneceğim kızı Allah çıkaracak karşıma, beni Allah evlendirecek" demiş. Bir kahkaha kopmuş. Alaylar, küçük görmeler gırla. Kuzenlerinden biri "değil hoca başı kapalı kız yok çevremizde, başı kapalı bile bulsan şükret" demiş.
Eşim çok hassas bir insandır çok incinmiş. der ki; onların bu alaylı sözleri Gayretullah'a dokundu. Onun tarafındaki kaderin çarkları da bu olaydan sonra dönmeye başlamış işte. Çok kısa bir süre sonra benim favlarım başlayınca "işte evleneceğim hoca hanım bu" demiş.
Taşlar şimdi yerine oturmaya başladı dimi?
Evet nerde kalmıştık? Beyefendi bana "benimle ilgili hisleriniz var sanmıştım" yazmıştı en son. Hiçbir şey yazmayınca ertesi gün "kusura bakmayın direkt babanızla görüşmeyi isteyerek çok düşüncesizce ve saygısızca davrandım. Ama niyetimin ciddi olduğunu size başka nasıl anlatırım bilemedim" dedi. Evlenmek kim ben kim ya.
Evet şuursuzca favlamıştım adamın her yazdığını ama evlenmek ne alaka? Ben bunu mu istedim? Yoksa istedim mi? Kafam çok karışıktı. Hayatımda ilk kez böyle bir durumdaydım. Ne yapacağımı hiçbir şekilde bilemiyordum. Ama yine de açık sözlülükle şunu yazdım "evet favlarla dikkatinizi çektim belki rahatsız ettim ama bunun karşılığı direkt babamla tanışmak mı olur beyefendi ne ben sizi tanıyorum ne siz beni, babama ne demeyi düşünüyorsunuz acaba?" O da "haklısınız ben sadece yazdıklarınızdan temiz bir aileye sahip bir hoca hanım olduğunuzu anladım. Böyle biri ile evlenmeyi istediğimden bunu kendime bir işaret saydım" yazdı. o günü de bu mesaj ile bitirdik. Ben bir şey yazmadım. o gece istihareye yattım.
Yabancı bir erkekle daha fazla muhatap olmanın doğru olmadığını düşünüyordum çünkü. Ağlaya ağlaya dua ettim. "Allah'ım bu adamın yazdığı her harfe benim kalbimi böylesine titreten sensin. Biliyorum böyle şuursuzca davranmama da sebep olan sensin. hayatım boyunca sanal ortam dahil tek bir erkekle görüşmedim. Sen biliyorsun beni... kalbimi... eğer bu adamla geleceğim varsa nolur bana rüyamda çok net anlayacağım şekilde beyaz
Veya yeşil renkli şeyler göster ki ben de anlayayım. Eğer tam tersi ise de bana siyah veya kırmızı renkleri göster ki twitter hesabımı kapatıp bu meseleyi 2 mesajla bitireyim" diye çok net bir istihare duası edip yattım. hiç saklamayacağım rüyamda beyaz zemin üzerine yeşil renk "LAİLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RASULULLAH" yazılı bir bayrak görmek istiyordum. Daha net nasıl anlayabilirdim k? :) Rüyamda o bayrağı görmedim tabii ki. Ama şunu gördüm; çok büyük bir mekandaydım. bi gökdelenin üst katlarında gibi.
Her yer beyaz! tavan, taban, duvarlar, kapılar, cam kenarları, merdivenler her yer bembeyaz. Başka renk yok. Öyle iç açıcı bir mekân ki anlatamam. Alt kata kafamı uzatıp bakıyorum bir topluluk var sadece başlarının tepesi görünüyor siyah saçları var hepsinin. Sadece siyah saçlarını üstten görüyorum. Uyandığımda kalbime gelen şey çok netti. Rüya ile beraber tabiri de adeta kalbime ilham olmuştu; evliliğimiz çok hayırlı olacaktı, ama bazı insanlar vardı, evliliğimizdeki sıkıntı onlar olacak ama alt katta kalacaklar bize erişemeyeceklerdi. (Evliliğimiz aynen öyle oldu, ailesi hep bir sıkıntı olarak kaldı ama yine de o sıkıntıyı evimize büyk ölçüde girdirmemeye çalıştık.)
Evliliği hiç düşünmeyen ben istihareden sonra rahatlamış bir kalple mesaj attım o sabah. "madem ciddisiniz. Öyle babamla görüşmekle olmaz, benimle evlenmek istiyorsanız beni tanıyacaksınız, ben de sizi" yazdım. Yürek yiyen bana bakın hele. Benim anlatacaklarım çok kısaydı zaten. Iyi bir ailede yetişmiş medresede okumuş evlilik korkusu olan bir kızdım. Şimdiye kadar evliliği hiç düşünmediğimi yazınca çok şaşırdı. "nasıl olur da dindar bir hanım dininin yarısını garanti altına alan
Evliliği istemez" dedi. Kendince haklıydı. Onun kendisini anlatma sırası geldiğinde ise ben çok şaşırdım. Onun da aynen benim gibi dindar bir aileye sahip olduğu fikrindeydim hep.
sen dindarsan ailen de dindardır çünkü normalde. O anlattıkça hayrete düştüm. En son kuzenlerle olan meseleyi yazdı. Ben de o akrabamın ve annemin duasını yazdım. Iyice anladık birbirimizle evleneceğimizi. Bu arada ben kendi karakterimi anlatmayı da ihmal etmedim. Çünkü çok zor bir insanımdır aslında. Defolu olarak gördüğümüz bütün yönlerimizi yazdık. (Birbirimizi öyle tanıdık ki evlenip evimize girdiğimizde birbirimizle ilgili hiçbir sürprizle karşılaşmadık, sanki yıllardır tanıyorduk birbirimizi.) ve artık ailelere söylemeye karar verdik. Önce o söyledi. Böyle hoca bir kız internetten tanıştık diye anlatınca babası şu gün olsun hala unutamadığım bir söz söylemiş; "seninle görüştüyse kaç erkekle daha görüşmüştür internette" demiş. Öyle bir şey olmadığını anlatmaya çalışmış, bildiğiniz gördüğünüz kızlar gibi biri değil demiş ama alaylara devam etmiş babası.
Antepli olduğumu duyunca "doğulular çok altın ister sen ne yapacaksın?" demiş. -ki Antep doğuda
değil güneydoğudadır- "o öyle altın peşinde biri değil" dese de babasının anlaması mümkün olmamış. Eşimin ailesinin maddi durumu ortalama, ne çok iyi ne çok kötü. Eşim ise o ara asgari ücretle dost tvde çalışıyordu. Onun ailesi ile konuşmasının ardından aile ile konuşma sırası bana geldi.
Ben hiç sadece anneme söyleyeyim o da babama söylesin diye birşey düşünmedim. Annem de babam da bana her konuda çok güvenir. ben de babamla herşeyi konuşabilir,
tartışabilirim. o yüzden ikisinin de haberleri izlediği bir vakitte yanlarına gittim, "size birşey söyleyeceğim" dedim. "söyle" dediler. "önemli, tvyi kapatın" dedim.
annem "umreye mi gidiyorsun?" dedi. canım annem önemli birşey desem bile aklına gelen evlenme ihtimalim olmuyor umre oluyor. umre demesinin sebebi de beraber
gittiğimiz umreden döndüğümüzden beri tekrar gitmeyi çok istediğimi biliyor. cümleye "ben evleneceğim "diye başladım. ikisinin de hayretten gözleri açıldı. herşeyi
oluş sırasına göre olduğu gibi anlattım. beyfendinin dönüşüm hikayesini, ailesinin nasıl insanlar olduklarını vs. istiharemi de anlattım. herşeyi... "sen eminsen bize
birşey demek düşmez, yaşayalım görelim" dediler. babam iş dolayısı ile Ankara'ya hep gider gelir. o hafta da gidecekti. gittiğinde beyfendi ve babası ile tanışmasına
karar verildi. ben onu şimdiye kadar fotosu dışında görmemiştim. ve şimdi aynen beyfendinin ilk mesajında olduğu gibi benden önce babamla görüşecekti. bu arada
o da sadece siyah feracemin, siyah eşarbımın ve siyah gözlüklerimin olduğu bir fotoğrafımı görmüştü sadece. beyfendi babamla görüşeceği günü beklerken imtihanları
bitmiyordu. babam Ankara'ya gitmeden tam 1 gün önce beyfendiyi işten çıkardılar. yakında evleneceğini söylese de acımamışlar hiç. babası tabi yine aşağılamaya,
hakaretlere başlamış. "ben işi olmayan adama kız istemem. aklı olan da zaten sana kız vermez, ben seninle gelmem tanışmaya" demiş. beyfendi "sen bilirsin sen
gelmesen de ben yarın gideceğim" diye kararlı bir tavır sürdürünce mecbur o da babamla tanışmaya gitmiş. babama gideceği gün beyfendinin işten çıkarıldığını söyledim.
beyfendi de söylemiş. babam da "olur öyle şeyler oğlum, sıkma canını. demek ki Allah daha hayırlısını verecek" demiş. beyfendinin babası bu cevap karşısında şok olmuş tabi.
ama utandı mı deseniz? asla utanmaz o. bildiğnden vazgeçmez. neyse efendim babam gitti geldi. annem sorunca "efendi zayıf bir çocuk" dedi. hakikaten de çok zayıftı.
boyu 1.68 kilosu 55 di. şimdi 63 kilo oldu şükür. -Antep yemekleri farkı:)- en kısa sürede istemeye gelmelerine karar verildi. birkaç hafta sonra geldiler. isteme
ve söz oldu. birbirimizi ilk yüzyüze gördüğümüz anı hiç unutmam. annem ikimizi de "siz önce bir yüzyüze konuşun" deyip bizi mutfağa girdirdi. masada karşılıklı
oturup birkaç cümle konuştuk. o kadar tanıdıkdık ki birbirimize; hiç yabancılık çekmedik. sanki yıllardır tanışıyorduk. evlilik hayatımız boyunca da hiç bir sürprizle
karşılaşmadık birbirimiz hakkında. öylesine net anlatmıştık karakterlermizi. isteme gününde kayınvalidem eşim ile ilgili bana birşey söyledi. bilmediğim ve şaşırtıcı
birşeydi. onlar dönünce beyfendiye "sen bana böyle birşey söylememiştin, annen böyle dedi" yazdım. bana "benim annem yalancıdır, lütfen her dediğine inanma" dedi. ben o gün
beyfendiye o kadar kızdım ki anlatamam; "sen hiç mi anne hakkı bilmiyorsun? nasıl annene yalancı diyebilirsin? hiç mi Allah'tan korkmuyorsun?" diye hiç sinirlenmediğim
kadar sinirlendim ona. meğer beyfendi eksik bile söylüyormuş beni hazırlamaya çalışıyormuş. çünkü kayınvalidem hayatımda gördüğüm en büyük yalancı! size şu kadar
söyleyeyim; tanıdığım günden bu güne kadar kayınvalidemin ağzından nerdeyse dürüst bir söz işitmedim.hiç abartmıyorum. akrabaları da biliyor bunu. yalandan uzun uzun
olmamış olaylar anlatıyor, ne sorsak yalan cevap veriyor. yalanda asla sınır tanımıyor. evlendikten sonra ilerleyen zamanlarda dayanamayıp yalvardım "nolur yalan
söylemeyin, bu anlattıklarınızın hepsinin yalan olduğunu biliyorum, artık yüzünüze dahi bakamıyorum, farkında değil misiniz?" dedim. ayet hadisle yalanın kötülüğünü
anlattım ama dinleyen kim? hakikaten de hala kayınvalidemin yüzüne konuşurken bakamam. yalanın nursuzluğu öyle sinmiş ki yüzüne. ben anlatınca o tabiki
umursamadı ve "ne yalanı kızım. Allah gökte -haşa- görüyor ben doğruyu söylüyorum" dedi. ne yapabilirdim ki artık?
neyse konudan saptım. onlar döndükten birkaç hafta sonra nişan için bu defa biz Ankara'ya gittik. 30 ağustos 2014'te evlerinde yakın akrabalar arasında bir nişan
oldu. düğün tarihi konuşulurken beyfendinin babası tabiki yine sıkıntı çıkaracaktı. "benim param yok,isterseniz faizle kredi çekerim, istediğiniz zaman düğünü yaparız"
dedi. bu kimileri için çok normal bir çözüm olabilir. ama aslında bizim için büyük bir tehditti. oğlunun faiz hassasiyetini bildiği için faizle tehdit etmişti.
faizle kredi çektirmeyeceğini çok iyi biliyordu. biz evimizin temelini faiz ile kurmayacaktık. eşim tek erkek çocuk birde kız kardeşi var. babasının niye düşmanca
davrandığını şu gün oldu çözemedim. dedim ya kırmızı odalık bir vaka.
biz nişana gittiğimizde annem tekrar tekrar gelmemiz zor olur, nakliyesi de sıkıntı olur diye çeyizleri Ankara'dan alıp burda kayınvalidemlerin evinde bırakmamızı
teklif etti. ben zamanında evlenmemeye bizimkileri ikna ettiğimden çeyiz olarak tencere takımı ve tost makinesi dışında hiç birşeyim yoktu. o yüzden tabak-çanak,
mutfak malzemeleri, elektrikli ev aletleri, nevresim, battaniye vs. yani çeyiz adına ne varsa hepsini Ankara'dan alıp kayınvalidemin kullanmadığı bir odasına koyduk.
ilk gün alışverişe kayınbabam götürürken ne dese beğenirsiniz. "eskiden oğlanlar kendi emeğiyle evlenirdi, şimdikiler hep babaya yük" dedi. biz şok. annem dumura
uğradı. hiç birşey diyemedik.işin garip tarafı babası kredi ile tehdit ettiği için eşim nerdeyse bütün masrafları kendisi karşıladı. kayınbabam nerdeyse hiç para
harcamadı. annemler de kız tarafının normalde alacağı şeylerden çok daha fazlasını aldılar. biz sonradan hesapladık. kayınbabam evlilik yolumuzda toplamda sadece
6 bin lira harcamış. inanabiliyor musunuz? tek erkek evladını evlendiriyorsun ve sadece 6 bin lira harcamışsın. herşey dahil rakam bu. eşimin kısıtlı para ve
imkanı ile sırf faiz evimize girmesin diye size nasıl harcama yaptığımızı kısaca anlatayım. bu anlatacaklarım konusunda beni motive eden şeyin Peygamber efendimizin
“Evlenmenin en hayırlısı, en kolay ve külfetsiz olandır.” hadisi ve hz. Fatıma annemizin "kadının hayırlısı evliliği kolay olandır" sözü. o yüzden her konuda hem
eşime hem kendi aileme kolaylık sağladım. Allah da paramızı bereketlendirdi ve bize çok yardım etti.
öncelikle ben altın konusunda hiçbir talepte bulunmadım. siz neyi uygun görürseniz dedim. eşim yıllarca maaşının nerdeyse hepsini annesine verirmiş daha doğrusu
o "bana ver ben senin için altın bilezik yapayım evlenirken lazım olur" demiş. dediğine göre 4 tane ince bilezik olmuş verdiği paralar. işte benim mehirim o 4 altın
bilezikti. ekstradan bileklik kolye gerdanlık hiç birşey istemedim. çünkü kayınbabam hala "faiz çeker istediğiniz kadar altın alırım" diyordu. sanki lafını etmişiz
gibi kendi kendine efelenip duruyor hiç bir yardımı olmuyordu. annesi ile babası sadece ince bir yüzük ile kınada 14 ayar bir bileklik taktılar altın olarak.
bu iki parça altın harcadığı o 6 bin liranın içinde zaten. beyaz eşyaya gelince eşim 1 yıl öncesinde ailesinden kendisine hayır gelmeyeceğini anlayıp bütün
beyaz eşyaları alıp takside bağlatmış. her ay ödüyormuş. nişanımızın olduğu ağustos ayı son taksidini ödedi. o konuda da büyük bir kırgınlığı var ailesine. normalde
taksitler haziran ayında bitiyormuş. o ara yine işten çıkarılmış. 2 ay iş bulamamış. babası bu aylarda da biz ödeyelim dememiş. "ödeyemeyeceğin borcun altına
girmeseydin" demiş. beyaz eşyacıya elden taksit yaptırdığı için gidip durumunu anlatmış adam "önemli değil oğlum işe girince devam edersin taksitlere" demiş.
bu arada kabaca bir hesap yapıp düğün tarihi olarak nisan 2015 düşündük. nisan ayına kadar her ayın maaşını biriktirecek mobilya ve geri kalanları alacaktık.
mutfak ve oturma odası ile ilgili her şeyi halı ve perde dahil annemler aldı. yatak odası ve salon mobilyamız 6 bin lira tuttu, eşim biriktirdikleri ile ödedi.
tv almayı hiç düşünmedik. ama firma 6 bin liralık mobilya alışverişine monitör büyüklüğünde küçük bir tv hediye etti. tv ünitesi falan almadık. benim için en
değerli şey kitaplarım olduğundan, yüzlerce kitabım için eşimden büyük bir kitaplık istedim, aldı. bu arada salon mobilyası dediğime bakmayın. ben salona sadece 3 tane
kanepe aldım. berjer, büfe, konsol, orta sehpa vs hiç birşey istemedim. salonumuzda 3 kanepe, kitaplık, zigon sehpa birde fiskos sehpa vardı. ben istiyordum ki
az eşyalı bu odamızda Kuran-ı Kerim öğreteyim, dini sohbetler yapayım. -öyle de oldu çok şükür-
alışverişlerimize devam edersek; ben gelinlik olarak hiç bir zaman gösterişli tarlatanlı bir gelinlik istemedim. bir gün çarşıda gezerken bir mağazada kırık beyaz
bir elbise gördüm. çok hoşuma gitti. 150 liraya aldım onu. çok yetenekli bir terzimiz vardı. onunla gidip kumaşçıdan aynı tonda tülümsü bir kumaş, kenarına geçirmek
için de güpürler aldık. aldığım elbisenin üzerine giymek için kaftanımsı birşey dikti terzi. toplamda 300 liraya mal oldu gelinliğim. binlerce liraların konuşulduğu
gelinlikler arasında ben herkese göre gelinliğe dahi benzemeyen böyle bir kıyafeti tercih etmiştim. kına ve nikahta Antep'te düğün Ankara'da olacağı için
Antep'te kınada ve Ankara'da düğünde gelinliğimi giydim. ekstradan kına kıyafeti almadım. nikahta zaten normal dış kıyafetim olan feracemi giydim. bi kızı en
cazibeli ve en güzel haliyle gösteren gelinlik ile nikaha mahremim olmayan erkeklerin karşısına çıkmayı hiç düşünmedim. eşim siyah takımlı ben siyah feraceli
kol kola salona girdik. çok ilgi çeken bir çifttik açıkçası :)
düğün salonu meselesine gelecek olursak düğün salonu fiyatlarını gördükten sonra istemedim. bazı camilerin alt katında veya yanında büyük salonlar oluyor. eşime böyle
bir cami araştırmasını söyledim. meğer sürekli namaza gittiği camide böyle kocaman bir salon varmış. içerisinde masa sandalye kadın erkek ayrı olabilmesi
için paravan da mevcut. herşey hazır. orayı kullanabilmek için caminin vakfına 120 lira bağış yapılıyordu. eşim 120 lirayı verip 12 nisan 2015 tarihi için
salonu ayırttı. tam istediğim gibiydi. en önemlisi de yeni hayatımıza camide başlayıp devam edecektik. bu bize göre Allah'tan muazzam bir ikramdı. fotoğraf
çekimi, kuaför istemedim. eşarbımı kendim bağladım. üstüne incili bir taç almıştım onu kendim taktım. aslında kuaföre belki giderdim normalde ama artık geçen
onca zaman içinde eşimin ailesini iyice tanımıştım ve artık onların tek bir kuruşunun dahi bize ulaşmasını istemiyorduk. kayınbabam dünyanın en birşey yapmadığı
halde başa kakan insanı, kayınvalidem de yalancı olduğu kadar da cimri bir insandı. bunu çok acı olaylarla tecrübe ettim. anlatacağım olay her aklıma geldiğinde
hala irkilir ve kayınvalidemden tiksinirim. nişan için Ankara'ya geldiğimizde annem bütün çeyizi almıştı demiştim ya; işte o günlerin birinde alışverişten yorgun
bir şekilde eve dönmüştük. kayınvalidem "aaaaa biz sana tarak almayı unuttuk gel markete gidip seninle alalım" dedi. normalde o yorgunlukla asla çıkmam ama ses
etmedim tamam dedim. yürüyerek 2 km uzaktaki markete gittik, şampuan bölümüne götürdü beni. elidor şampuan eşantiyon olarak tarak veriyordu o ara; koli bandı ile
şampuana yapıştırılmış kıytırık bir plastik tarak. onu aldı ve eve döndük. "sen elidor kullanıyor musun?" dedi. "ben kimyasal şampuan kullanmıyorum bitkisel
içerikli kullanıyorum" dedim. "ha tamam görümcen elidoru seviyor" dedi ve koli bandını cart diye söküp tarağı bana uzattı şampuanı görümceme. kafamdan ne derece
sıcaklıktaki suların döküldüğünü tahmin edersiniz belki. işin kötüsü annemin karşısında yaşanıyor bu olay ve ben annemle göz göze gelemedim bile. annem çok olgun
bir kadındır. bu olayın konusunu daha sonra açmadı hiç. ama çok üzüldüğünden ve biz kızı kimlere emanet ediyoruz diye düşündüğünden eminim. onun da benim gibi
tesellisi eşimi tanımış olması ve onu oğlu gibi sevmiş olmasıydı. eşimi tanıyan herkes böyle bir genç böyle insanların içinden nasıl çıkmış der. annesi ne kadar
yalancı ve cimri ise eşim bir o kadar dürüst ve cömerttir. babası ne kadar vicdansız, merhametsiz ve sevgisiz biriyse eşim bir o kadar merhametli, vicdanlı ve
sevgi doludur. şunu söylemeden geçemeyeceğim babasından hiç sevgi ve ilgi görmemesine rağmen kendisi çok ilgili, sevecen bir baba oldu kızımıza. kendisine
verilmeyen sevgiyi, ilgiyi alakayı kızına vermeyi çok iyi bildi. (şu an az ötemde 3 yaşındaki kızımızla cuşa gelir dağ ile taş ilahisini söyleyip cuşa
geliyorlar:)
alışveriş aşamamız böylece sona erdi.hep şükür ederiz; bir kuruş dahi borcumuz yoktu evimize girerken.eşimden maddi olarak tek bir isteğim vardı, o da benim 4
bilezik ve düğün takıları ile küçük bir araba almak. o da istiyormuş zaten. ben Ankara'ya geldiğim güne kadar Antep'te araba kullandım. 18 yaşımdan sonra ehliyet alıp
legal olarak, 15 yaşımdan itibaren de aslında illegal olarak arabayı kaçırıp sürerdim. :)
ama o arabayı asla alamadık. düğüne 1 hafta kala kayınbabam eşime düğün takılarını kendisi alacağını çünkü çok masraf yaptığını söylemiş. inanabiliyor musunuz?
toplamda sadece 6 bin lira çıktı cebinden ve eşime böyle söylemiş. eşim çok kötü olmuş. utana sıkıla bana söyledi, çok kırıldım ama yine de altınların peşine düşmeyeceğimi
ama hakkımı da asla helal etmeyeceğimi söyledim. ona hiç bir masraf yaptırmamışken bize bunu yapmasını affedebilmemin imkanı yok gibi geliyor bana. Allah korkusu
olmayanlar için hak helal etmeme meselesi birşey ifade etmez. nitekim de öyle oldu; hiç umursamadılar. bu arada düğün takıları ister kız ister erkek tarafı taksın
hem hukuk kurallarınca hem dinen kadınındır arkadaşlar.
peki kayınbabamın yaptıkları bitti mi dersiniz? asla bitmez!
Ankara'ya Düğüne yakın akrabalarım 2 dedem 2 ninem gelmişti Ankara'ya. düğünde kayınbabam annemin babası olan dedemin yanında oturuyormuş dönüp dedeme; "siz kızınızı
niye verdiniz, benim oğlan ev geçindiremez, yazık olacak kızınıza" demiş. hangi baba düğünde gelinin dedesine böyle birşey söyler? bu sevgisizlik de değil
bildiğin evlattan nefret etmek! düğüne gelen bütün akrabalarım düğünden sonra aynı uçakla döndüler. dedem dönüş yolu boyunca ağlamış. annem teselli etmeye çalışmış.
tabi bundan bizim aylar sonra haberimiz oldu. eşimin duyduğunda yine ne büyük kırgınlık yaşadığını tahmin edersiniz.
biz yaptıkları her şeye rağmen düğünden sonra elele başımız dik evimize girdik. 30 mart'ta başlayan ilginç hikayemiz 1 sene sonra 12 nisan'da sadecik evimize borçsuz
bir şekilde kuş gibi hafif girmemizle başka bir evreye taşındı. 1 sene içinde yaşadıklarımıza, Allah'ın bizi bir araya getirme şekline aklımız ermiyordu. şükrediyorduk
sürekli. benim için hiç bilmediğim bir şehirde yeni bir hayat başlamıştı. evimizdeki ilk günden itibaren eşimin rengi açıldı resmen. üzerindeki daimi kasvetli, neşesiz
hali büyük ölçüde gitti. gülen, şakalar yapan bir adam geldi. elbetteki annesi babası tarafından sevilmeyen, hakarete uğrayan evlad tarafı asla tamamen gitmedi.
ben elimden geldiğince onun yaralarını sarmaya çalıştım hep. ama daha önce de yazdığım gibi hala bugün oldu baba ile ilgili birşey duyarsa, görürse o anda ağlamaya
başlar eşim. artık biliyorum ki o yaranın ömür boyu kapanması mümkün değil. benim gibi merhametli, düşünceli ebeveynlere sahip birinin de bu ebeveyn tipini
anlaması mümkün değil. bir ANNE BABA ÇOCUĞUNU NİYE SEVMEZ? Bu sorunun cevabı bende hala yok. ( bu arada kayınbabam ileriki yaşlarında durulmuş.-bu durulmuş hali yani-
gençken eve karısının yanına başka kadın bile getirmiş, çok eziyet çektirmiş hem eşine hem oğluna) ben böyle insanların var olduğunu dahi hiç bilmezdim. yakın ve dahi
uzak çevremizde bile böyle birileri yoktu. ama işte kader başka türlü işliyor. şimdiye kadar yaşadığın o steril hayatından bir şekilde çıkıyorsun.
evlendikten sonra ne mi oldu? ilk haftadan itibaren eşimin çok isteyip kuzenlerinin dalga geçtiği konu olan dini dersleri yapmaya başladık. cemaatle namazımızı kılıp
40-45 dakika ders anlatıyordum eşime. öğrenmeye o kadar hevesli ve iştiyaklıydı ki işten gelip yorgunluğuna bakmaz ders yapardık. önce akide dersi yaptık, sonra ilmihal,
siyer, peygamberler hayatı vs. çok şükür.
annesi babası ile ilişkimize gelince onlarla düğünden sonraki ilk günden öyle bir sınır koyduk ki beraber, asla aşamadılar o sınırı. bizimle ilgili yapmak istedikleri hiç
birşeyi yapamadılar. evimizin tek bir çöpüne dahi karışamadılar. onlar kendi meşreplerindeki tüm yaşıtdaşları gibi oğullarının evinde istediklerini yapabileceklerini, evimizi kendilerinin
idare edeceğini düşündüler. hatta düğünden sonraki ilk bize geldiklerinde kayınbabam kayınvalideme "git bunların bütün dolaplarını aç bak, ne eksikse git al" dedi.
sadece "ne münasebet" deyip öyle bir bakış attım ki kayınvalideme dolaba uzanmaya yeltenemedi bile. ben bakışlarımla çok şey anlatabilme becerisine sahibim. şu gün oldu
kayınvalidem hala bardak almak için dahi mutfak dolabını izin almadan açmaz. velhasıl üzerimizde tek bir söz hakkı dahi tanımadık onlara. tehditleri, aşağılayıcı ve
kırıcı davranışları, hakaretleri biz evimize girene kadardı. düğünden sonra hiç birşey eskisi gibi ve onların istediği gibi olmadı. güçlü ve haklı olan bizdik çünkü.
kayınbabam dedeme dediği gibi eşimin evimizi geçindiremeyeceğini ona el açacağımızı düşündü hep. bunu çok ama çok istedi. ama bir kere bile onlardan birşey istemedik
ve almadık. (eşim ilk 2 buçuk sene içinde defalarca işten çıkarılmasına rağmen) evimize geldiklerinde bize para vermeye çalışırlardı biz asla almazdık. kitapların
arasına mutfak dolabına falan 100 lira 50 lira bırakıp giderlerdi. bizim onlara bize biraz para verin diye yalvaracağımızı düşünürken onlar bize para vermek için
yalvarır hale geldiler. "siz de hiç bir şeyi almıyorsunuz, verdiğimiz herşeyi reddediyorsunuz." diye şikayetlenip durdular. büyüklerin bir sözü vardır "cimrinin
suyu bile insanda hastalık yapar" diye. biz de bunu uyguladık kendimizce...
bizim onlardan hiç birşey kabul etmememize rağmen tahmin edin kayınbabam ne yaptı? "senin oğlan tek asgari maaşla nasıl evini geçindiriyor?" diye soran akrabalarına
"geçindiremiyor ki onların evini ben geçindiriyorum" demiş. bize birşeyler vermek için yalvarırken yine de yalan söylemekten hiç çekinmiyorlardı.
onlar birde düğün gününün hemen ertesi günü evlerine gitmemizi istediler. arayıp kaçta geleceğimizi sordular. gitmedik tabiki. hatta haftalar sonra gittik ilk kez.
bu onlar için büyük birşeydi. çünkü şimdiye kadar hep gelinle damadın ertesi gün el öpmeye geldiklerini görmüşler. ama bu konuda bile akrabalarına ertesi gün gittiğimizi
söyleyip yine yalan söylemişler. evlerimizin arası sadece 3 km olmasına rağmen 2-3 ayda bir gidiyoruz evlerine. onlar bize daha da seyrek geliyor.
muhtemelen merak edilecek olan çocuk konusuna gelirsek; bu ay 3 yaşına girecek bir kız evlad emanet etti Rabbim bize. 2018 yılında aslında ne olduğu hakkında hiç bir
fikrimin olmadığını doğum yapınca anladığım, müthiş bir duygu olan anneliği nasip etti Allah. ben evlendiğimde çocuk fikrini epey öteledim. çünkü bana göre önce
yeni geldiğim şehre, yeni evime ve eşime alışmalıydım. ilk hamileliğim düşük ile sonuçlandı. Allah'tan gelen her şey kabulümüz. bu konuyu yazınca size muhakkak
anlatmak istediğim bir mesele var, onu da yazayım; biz evlendiğimizde eşim asgari ücretle çalışıyordu. o zaman asgari ücret tam olarak 1000 lira. ben de çalışmıyorum.
annem düğünümüzden 4 ay sonra ilk kez evimize geldi. o geldikten 1 gün sonra eşimi yine işten çıkardılar. eşim zaten üzüldü birde annemin ilk kez gelmesine rastlayınca
daha da üzüldü. bana "her gün işe gider gibi çıkıp iş arayayım mı?" dedi. ne gerek var deyip anneme söyledik. o da "oğlum Allah daha hayırlısını verecek demek ki,sıkma
canını" dedi. aynen babamın ilk tanışmada dediği gibi. onların bu yaklaşımları ile eşim ailemi çok sevdi. öyleki bana hep "şimdiye kadar Allah benden özleme duygusunu aldı
zannederdim, annemi babamı ne kadar görmesem de hiç özlemiyorum, askerde bile özlemezdim, ama şimdi senin anneni babanı görmeyince özlüyorum" dedi. (eşim askere de
tek başına gitmiş kimse yolcu etmemiş, para da yollamamışlar, dönüşte de kimse otogardan gelip almamış kendi dönmüş eve, sanki bakkaldan döner gibi...)
bu arada ben de kendime yapabileceğim işler aradım. ilahiyat mezunu olup arapçayı da iyi bildiğimden kızılay'da özel bir dil kursunda 1 sene boyunca her ctsi-pazar
arapça öğretmenliği yaptım. dhbt sınavına girip 2017 yazında çocuklar için açılan yaz Kuran kurslarında hocalık yaptım. imam hatip ve ilahiyat öğrencilerine arapça
dersi verilir diye ilan bastırıp duraklara vs yapıştırdım. bu sayede ilahiyatta okuyan her yaştan öğrencim oldu. hepsi iyi puanlarla sınavlarını geçti çok şükür.
bir gün bir kadın aradı; "ilanınızı gördüm ben Kuran öğrenmeyi çok istiyorum, ücreti nedir" dedi. diyanette yaptığım hocalıkta devletin verdiği maaş dışında gerek
kurslarda gerek evimde Kuran öğrettiğim insanlardan hiç ücret almadım ve almayı da düşünmedim. kadına "ben ilanı arapçayı lisan olarak öğretmek için bastırdım,
arapça gramer dersi veriyorum normalde. ama isterseniz boş günüm var, gelirseniz size Kuran'ı ücretsiz öğretirim" dedim . ücretsiz deyince çok şaşırdı ama kabul etti
hemen ertesi gün geldi. son model arabasıyla orta yaşta sarı saçlı güzel bir kadın. o kadar istekliydi ki; 7 dersin sonunda baya seri bir şekilde okuyordu Kuranı.
biz bu abla ile arkadaş olduk. ben ona anlattım, o bana. üzülür diye anneme dahi anlatamadığım şeyleri ilk kez birine anlatmıştım. bana ne kadar iyi geldiğini
anlatamam. bu kadın kimmiş biliyor musunuz? Ankara ticaret odasında en üst mevkide bir kadınmış. eşi de Ankara'nın sayılı zengin iş adamlarından biri. ben bu konuyu
nereye mi bağlayacağım? hani dedim ya ilk hamileliğim düşükle sonuçlandı diye. ben hemen ertesi gün Antep'e uçak bileti aldım. bu dönemi annemlerin yanında geçirmek
istedim, hem de güvenilir bir kadın doğum doktoru tanımıyordum Ankara'da. gideceğim günün sabahında bu abla tevafuken halimi hatrımı sormak için aradı. olanları
anlattım. "e havaalanına nasıl gideceksin?" dedi. her zamanki gibi gidecektim önce 2 vasıta ile kızılaya ordan havaş otobüsü ile havaalanına. yani uçak vaktinden 3 buçuk
saat önce evden çıkmam gerekiyor. "sen bu halde otobüse binme, biz seni götürürüz, ama akşam katılmamız gereken bir düğün var seni 1 saat erken götürsek olur mu?" dedi.
"olur tabi" dedim. gidecekleri düğün de bir milletvekilinin kızının düğünüymüş. karı koca grand tuvalet giyinmiş şekilde son model arabalarıyla beni evden aldılar.
normalde şoförü ile gezen adam benim şoförüm olmuştu. onlar önde ben arkada havaalanına gittik. inerken benden dua istediler (ablanın bir türlü çocuğu olmuyordu)
anneme babama selam söylediler. bunu niye mi anlattım? yine, yeniden Allah'ın bizi koruyup gözetmesini, her sıkıntımızda yardım etmesini, normalde hizmetçileri
olan insanları bize hizmetkar kıldığını gördük ve yine çokça şükrettik. biz şükrettikçe Allah karşımıza iyi insanlar çıkardı. insanın amacı "ben Rabbim'in dinine karınca
misali bile olsa nasıl hizmet ederim?" olunca Allah insanı hiç bir zaman yalnız bırakmıyor. ben hayatımı şu iki soruya verdiğim cevaplar doğrultusunda yaşamaya
çalışıyorum. birincisi yukarda yazdığım soru, ikincisi de ne zaman sıkıntılı, alengirli, ne yapacağımı bilemez bir durumla karşılaşsam kendime şunu sorarım; "ŞU AN NE
YAPARSAM ALLAH BENDEN RAZI OLUR?" Bu sorunun cevabı her zaman doğru yolu gösterir bana.
bu arada düşük yaptığımı eşimin ailesi hiç öğrenmedi, çünkü hiç bir zaman o kadar samimi olmadık. kızımdaki hamileliğimi de 7 buçuk aylık hamileyken öğrendiler.
kızımızın doğması ile hayatımızda çok büyük değişiklikler oldu. çocuk gerçekten nasibi ile geliyor. önce eşim asgari ücretin çok üstünde hatrı sayılır bir maaşla devlet
memuru oldu. ve yine doğumdan 2 ay sonra o çok istediğimiz arabayı aldık. oturduğumuz muhiti sevmediğimiz için başka muhite taşındık. eşimin ailesi ne taşındığımızda
ne de araba aldığımızda bi hayırlı olsun bile demediler. yine kırıldık, incindik ama alıştık da, onlardan nezaket içeren, iyilik barındıran hiç bir hareket beklemiyorduk
çünkü artık. kızımız onları hiç tanımıyor, dede-nine olarak bilmiyor. seyrek aralıklarla gördüğü herhangi bir misafir gibi onlar kızım için. 3 km ötemizdeler ama aramızda
hiç bir yakınlık yok. benim ailemle ise istisnasız her gün görüntülü görüşüyor dedesini,ninesini,teyzesini,dayısını hatta benim dedelerimi,ninelerimi, amcalarımı vs
hepsini isimleri ile biliyor. yani anlıyoruz ki mesafeler önemli değil, gönüller bir olmalı.
işte Nabrut. bizim hikayemiz böyle. İlerde neler olacak, Allah karşımıza kimleri, hangi olayları çıkaracak? Beklemedeyiz. herkes gibi...
Sana ve okuyucularına selam ederim. dua eder dua beklerim. Allah'a emanet ol.
Diğer evlilik hikayelerini okumak için şuraya bakabilirsiniz.
Yeni yazılarımdan haberdar olmak için Instagram hesabımı takip edebilirsiniz.
38 Yorumlar
Ah ablacım öyle güzel anlatmışsın ki hüngür hüngür ağlayarak okudum. Insana bazen en buyuk yaralari ailesi açıyor malesef sizde esinizin yarasina merhem olup onu sarıp iyilestirmissiniz ne guzel Allah mükafatını verecektir eminim. Yazabilecegim çok sey var aslinda ama suan o kadar duygu yüklüyüm ki bunu sindirmem gerekecek önce .. Rabbim mutluluğunuzu daim etsin en güzel nimetleriyle nimetlendirsin sizi.
YanıtlaSilYazar adına çok teşekkür ediyorum ^^
SilAmin...
Ben böyle bir hikaye okumadım, duymadım. Allah ol der ve olur diyoruz hep ya.. İşte yaşadıkları bunun birebir göstergesi adeta... Allah dirayet gücü versin.. İmanınızı daha da kuvvetlendirsin..sizin de sınavınız eşinizin aile demek ki bu dünyada.. Allah başka dert vermesin... İnşallah bizlere dualarımızı yaşatacak eşler nasip etsin.. Aminn
YanıtlaSilAmiinnn...
SilYazar adına çok teşekkür ediyorum ^^
Yer yer gözlerim dolarak okudum. Bacım Allah seni ve aileni hep korusun. Hep nasıl yardım edip, önünüze iyilikler çıkardıysa, daha da fazlasını versin. Hikayeni de okuyunca daha çok farkına vardım ki Allah O'na güvenen kulunun hep yardımcısı. Ummadık yerden yardımı koşarak yetişir. Yeter ki biz O'na güvenmeye her zaman devam edelim. Hayatımda hep bunu uyguladım, Allah asla ama asla O'na güvenen kulunu yardımsız bırakmaz. Allah hepimizi korusun 💚
YanıtlaSilAllah razı olsun. Amin.
SilYazar adına çok teşekkür ediyorum
Vallahi ağladım okurken. Nasıl sorumsuz anne baba ve bu nasıl güzel bir Allah’a yöneliş maşallah sübhanallah. Rabbim yuvalarını her zaman şen eylesin. Dualar gerçekten insana güç veriyor. Ben hafızlık kursundayken işlerim hep kolay olurdu (ki hala işlerim rast gider Elhamdulillah) hocam da hep derdi siz Allah’a ve kitaba hizmet ederseniz Allah da sizlere hizmet edecek kullarını gönderir. Ne kadar doğru bir sözmüş hem hayatımda hem okuduğum bu ablamızın hayatında görmüş oldum.
YanıtlaSilYazar adına çok teşekkür ediyorum.
SilAmin...
O kadar güzel bir hikayeydi ki hiç bitmesin istedim. Roman olsa okurdum. Yüreğime dokundu çünkü. Maşallah.
YanıtlaSilAblamız duası makbul biri gibi duruyor 😁 bu yorumu da okursa bana dua etsin inşallah ben de Allah'ın razı geleceği güzel bir evlilik yoluna gireyim. Böyle söyleyince pek çok kişi "aaa evlilik meraklısı" diye düşünebilir ama bu blogtakilerin öyle olmadığı kanaatindeyim.
Bu yazıya yazılacak içimi dökecek çok şey var aslında da bütün muhafazakar kızlar olarak genelde aynı şeyleri yaşadığımız, hissettiğimiz ve düşündüğümüz için zaten bildiğimiz şeyleri tekrar yazmayacağım. Ama son zamanlarda kafama takılan 2 konuya cevap gibi oldu bu yazı. İlk olarak birbirini hiç tanımayan ve farklı şehirlerde olan iki insanın nasipte olduktan sonra rahatça aslında bir araya gelip evlenebilmesi, ikincisi de eşinin beni Allah evlendirecek ben ondan istiyorum demesi. Zira ben hep evleneceğim kişi şöyle olsun böyle olsun diye dua ederken herkes bana "sen de çok istiyorsun öylesini nerden bulalım" deyince "ben zaten sizden değil Allah'tan onun hazinesinden istiyorum, vardır öyle bir kulu, bana nasip etsin inşallah" derim. Çok şükür rabbimden istediğim nasip olacak demek 😉 bir de hep içimden ben böyle soğuk nevaleyken kim beni sever ki diye düşünürdüm, demek nasibin de sen uğraşmadan eline düşüyormuş zaten ( yani tabi zahmetler çekmişler ama demek istediğimi anladınız bence). Bu yazıyı yazan sanki benim için yazmış gibi hissettim. Teşekkür ederim.
Sana da bu hikayeyi bizimle paylaştığın için teşekkür ederim nabrut.
Burada bu yazıları okuyan herkes sen gibi ben gibi... Dediğin gibi kimse yanlış anlamaz. Ben de seni çok iyi anlıyorum. ^^
SilNe güzel ki kalbindeki sorulara cevap bulmuşsun, vesile olmuş. Çok sevindim
Yazar adına çok teşekkür ediyorum.
Umarım en yakın zamanda senin hikayeni yayınlamak da nasip olur
Gerçekten ağladım. Rabbim hamdolsun sana sonsuz kere
YanıtlaSilRabbim tüm imtihanlarımızdan alnımızın akıyla çıkmayı nasip etsin ve tüm imtihanlarımız bizi kendisine daha çok yaklaştırsın İnşAllah.
D.s.k
Amin ^^
SilYazar adına çok teşekkür ediyorum.
Bu yazıyı okuyalı yaklaşık 7 saat oldu. Üzerine çok düşündüğüm, kendim için dersler çıkardığım ve çok fazla şey söylemek isteyip bir türlü yazıya dökemediğim bir yazı oldu. Saat neredeyse 2 olacak ben niye şimdi geçtim bilgisayar başına yorum yazmak için bilemiyorum. Çok etkilendim bu evlilikten... Edilen duaların kabul olmasından, her daim sırtlarını Allah'a dayayan tevekkül eden Allah rızasını gözeten bu çiftten çok etkilendim. Rabbim bu çifte iki cihan saadeti nasip etsin, evladını bağışlasın, hayırlı bir evlat olarak İslam'a hizmet edebilen bir kul olmasını nasip etsin. Beni bu yazıda etkileyen şey evlilik hikayesinden öte tek bir cümleydi aslında, hanımefendinin kendisine sorduğu "ŞU AN NE YAPARSAM ALLAH BENDEN RAZI OLUR?" sorusu. Uzun süredir içinde bulunduğum sıkıntılı haller, işlerimi yoluna koyamamam, problemlerimde çıkış yolu bulamamam, ne yapabilirimi düşünüp yerimde saymam... Bu cümleyi ben de hayatımın merkezine yerleştirsem her şey ne kadar farklı olurdu diye düşündüm. Bu hikayede acizliğimi fark ettim. Allah her şeyi en uygun şekliyle hazırlamışken ne kadar dar düşünüp sabırsızlandığımı fark ettim. Hayatın akışına daha geniş bir çerçeve sunduğu için yazara teşekkür ediyorum. Aslında içimde daha çok şey var söyleyeceğim ama duygu yoğunluğum mantıklı cümle kurmamı engelliyor. Belki ben de her şeyin tam vaktinde gerçekleştiğini idrak edebilirim biraz. Bu hikayeyi bize ulaştırdığınız için size de teşekkür ederim Nabrut Hanım. Allah hepinizden razı olsun.
YanıtlaSilSenin yorumun da benim gözlerimi doldurdu.
SilRabbim gönlünün ferahlatsın, yolunu açsın...
Allah sende de razı olsun.
Yazar adına çok teşekkür ediyorum
amin...
Hanım kızımız aslında piskopat kocalar dışındaki bütün korkularını yaşamış. Ama insanın gönlünü tamamlayabilen bir eş olunca bütün felaketler çekilesi oluyor demekki.. Böyleyken de çok ibretlik bir evlilik hikayesi ama kocası da ailesi gibi göstermelik yaşayan birisi olsaydı yine oldukça ibretlik olacaktı 🚬.olunca rahmet, olmayınca hikmet diyoruz işte..kötü evliliği olan insanların hepsinin niyeti bozuk olduğu için mi kötü?yoksa insanların özünde kötülük mü var? Ben nasıl bir çevrede yaşıyorum ki herkes mutsuz. Bakınca içimi açan insanlar yok mu? Hatırlamıyorum. Artık güzel hikayeler yetmiyor..Allah'tan umudumu kesmiyorum fakat dünya da bu kadar, böyle bir yer işte... yorumları okuyunca ben de içimi dökeyim dedim. Güzel şeylere sahip olduğunun farkında olan insanlar ne güzel. Yazanın eline gönlüne sağlık..
YanıtlaSilYazar adına çok teşekkür ediyorum.
SilUmarım kalbi de niyeti de güzel insanlarla karşılaşırsın
Film gibi bir yasanmışlık olmuş.
YanıtlaSilAllah büyük.
Herşeye kadir.
Başka ne diyeceğimi bilemedim.
Öyle...
SilYazar adına çok teşekkür ediyorum
Vay be dizi gibi hikaye.
YanıtlaSilöyle :)
SilÖyle bir anımda çıktı ki bu yazı karşıma, hikayenin kalbime bu kadar dokunması belki de bu yüzdendi... Bu günler de bir isyan bir dinimi sorgulama sürecindeydim ama yazıdaki hoca hanımın anlattığı dualar ve o dualar sonrası açılan güzel kapıları okuyunca bu yazı bu gün karşıma boşuna karşıma çıkmadı dedim. Kim bilir belki benim içinde kader çarklarını döndürmüş ve taşlaşmaya başlayan kalbime tekrar inanç ekmesi için ilk defa bu gün bloğunuz bir şekilde karşıma çıkmıştı. Benim hikayemin evlilikle yakından uzaktan alakası yoktu ama yazılanlardan kendime ders çıkardığım bir çok yer oldu. Bu arada belki çok alakasız olacak ama hoca hanım eğer ki bu yazdığımı okuyorsa öncellikle hikayesini bizimle paylaştığı için çok teşekkürler. Allah razı olsun ondan, ve eğer hoca hanım dediğim gibi bu yazıyı okuyorsa kalbimin taşlaşmasına engel olacak inançımı sağlamlaştıra bileceğim dinleyebileceğim veya okuyacağım gerçek hocalar önerebilir mi? (Çevremde o kadar sahte hoca var ki artık ben bu ayrımı yapamıyorum:( ve onlar yüzünden istemeden de olsa dinimden uzaklaştığımı fark ediyorum.)
YanıtlaSilNeyse çok uzattım eğer önerirse şimdiden çok teşekkür ederim.
Rabbim gönlünü ferahlatsın.
SilYazar adına çok teşekkür ediyorum, mutlaka okuyacak ve cevap yazacaktır sana...
hikaye o kadar uzun, o kadar etkileyici ki, okurken bir dakika sıkılmadım. aslında bu kadar uzun olduğunu bilseydim, başlamazdım bile. başlayınca da bitmeseydi keşke dedim. bence bunu yazan arkadaş eğer yorumları okuyorsa, otursun kitap yazsın. kendi hikayesini yazsın hatta. hayata tutunmayı unutan tonlarca insanı kolundan sıkıca tutacağına eminim.
YanıtlaSilYazar adına çok teşekkür ediyorum. ^^
Silçok güzel bir hikaye,gözümde yaşla okudum.Rabbini unutmayanları Rabbimiz de unutmuyor,herkesin büyük bir imtihanı oluyor sürekli başında olan.bu konuda da feraha erer inşallah hikaye sahibi.not: erkek kardeşimin hesabı ama sürekli okuyucunum nabrut
YanıtlaSilYazar adına çok teşekkür ediyorum ^^
SilAmin...
nota cevaben: hiç sorun değil, ses verin yeter ^^
Ne desem bilemedim ne söylesem bilemedim Belki de Rabbim izin vermiyor söylemek istediklerimi o yüzden de Rabbim hep mutlu etsin diyorum ...
YanıtlaSilYazar adına çok teşekkür ediyorum amin
SilGülerek okumaya başladım ağlayarak bitirdim yazınızı bizde size selam eder dua eder sizden de dua bekleriz...
YanıtlaSilYazar adına çok teşekkür ediyorum
SilYaaa öncelikle selamını bin mukabele ile dönmek istiyorum, duacın olacağıma da söz veriyorum.
YanıtlaSilHikayene gelecek olursam öyle güzel öyle naif öyle samimi ki...
Eşinin ve senin sabrına ve itikadına hayran kalmamak elde değil. Beyefendinin "Allah beni evlendirecek" teslimiyeti...
Umarım her daim hayır ile anılırsınız.
Allah yar ve yardımcınız olsun...
Amin...
SilYazar adına çok teşekkür ediyorum
Şimdiye kadar yayınlanan tüm evlilik hikayelerini okudum. Kimisi güldürdü, kimisi bir eşten ne istiyorum diye düşündürdü ama hiçbiri bu hikaye kadar içime dokunmadı ve bu denli ağlatmadı beni.
YanıtlaSilSevgili B Hanım, Rabbim sizi eşinizin ailesi ile ağır bir imtihana sokmuş inşallah bu imtihanın sonunda mükafatlanan yine siz olursunuz. Hikayenizi okurken yaşadıklarınıza çok üzüldüm ancak eşinizle olan muhabbetiniz ve bir kızınızın olması beni teselli etti.İnşallah evinizin huzuru ve mutluluğu daim olur.
Hikayenizi okurken kendimi sizin yerinize koydum. Ben tek çocuğum. Bir evin bir kızı yani. Bir gün birine gönlüm düşse eşinizin ailesi gibi bir aile ile karşı karşıya kalsam annem babam ne yapar, nasıl davranır sizin aileniz gibi karşılar mı diye düşündüm durdum. Babam çok küçük yaşta annesini kaybetmiş, bir yanı eksik diye gönlüm hep kırıktır onun için. Ancak okurken anladım ki Rabbimin yanına aldığı bir ebeveyn, yoluna köstek olan bir ebeveynden daha iyiymiş. Kızınız ve eşinizle size hayırlı bir ömür dilerim.
Ve sevgili Nabrut, başta da dediğim gibi tüm hikayelerini ve senin evlilik hikayeni okudum. Kendimi bildim bileli evliliğe hep uzaktım hala da öyle devam ediyorum. 30'a yaklaştım ama evliliğe asla yaklaşamadım. Ancak burada okuduğum hikayeler sayesinde Rabbime eş için nasıl dua etmem gerektiğini öğrendim :) Sana da eşinle hayırlı bir ömür dilerim.
Sonuç olarak Nabrut ve B Hanım, bu hikaye ile dualarım hakkında tekrar düşünmemi ve dikkat etmemi sağladınız. Allah ikinizden de rahat olsun.
Yazar adına çok teşekkür ediyorum. Amin...
SilBöyle bir şeye vesile olduğumuz için çok mutlu oldum.
Her şeyin başı dua. duayı bırakma.
Rabbim gönlünün muradını versin inşallah
Bu hikaye beni de canı gönülden etkiledi. Ben aradığım aşkı bulmak yolunda evlilik yolunda akla hayale gelmeyen olaylar yaşamış biriyim. Bir hikayeden bin tane hikayem var. Ama anladım ki Allah isterse ve sen ona güvenirsen en olmayacak yerden oldurur. Sebepler kuru bir dal. Selam ve dua ile.
YanıtlaSilYazadı adına çok teşekkür ediyorum.
SilBelki sen de bir gün hikayelerini paylaşırsın bizimle
Maşallah ya Maşallah. Okurken o kadar duygulandım ki...her bir kelimesinde kendimden parçalar buldum. Kimisi bana yol gösterdi. İnşallah hayatınız bundan sonra da hayırlısı olur. Bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim 💜
YanıtlaSilGüzel bir hikaye, benim hayatımdan çok uzak olsa da insanız ortak noktalarımız var. Kendi kayın ailesi ile de bazı sıkıntılar yaşayan biri olarak (ayrıntıya girmeyeceğim, kavga gürültü yok ama yakınlık da yok) Bayan B'ye bir tavsiyem olacak, o aileye olan öfkesini atsın içinden. Kırgınım dese de yazdıklarından, hatırladıklarından, en çok da kocasını üzdükleri için ben satır aralarında o öfkeyi gördüm; ben de o yollardan geçtim; hala da geçiyorum ama yaratılanı severiz yaradandan ötürü. Zannetmesin ki yalnızdır, o yine bakışlarıyla anlatıyormuş, 'ne münasebet' diyebilmiş, ben 'sen' demedim gözümün ucuyla, büyüktür tatsızlık olmasın diye 8 yıldır. Hanım, benden daha fazla ilmi bilgiye sahiptir, benimki tamamen empatiyle yapılmış bir tavsiye. Buraya yazmasında da bir hayır vardır diye düşünüyorum. Sevgiyle doldursun kalbini en haketmeyene bile. Benden de kocaman sevgiler, Seda.
YanıtlaSil